Markaların Anlam Arayışı
İkinci Dünya Savaşı döneminde kendisi de Nazi toplama kamplarında kalmış bir Yahudi ve aynı zamanda logoterapinin de kurucusu olarak sayılan psikiyatr Viktor Frankl’ ın savaş sonrası kaleme aldığı “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabı bu dönem çok popüler. Frankl, “Günümüzde daha fazla insan yaşama imkanına sahip ama yaşamanın anlamı yok” diyor. Bütüncül bir perspektiften bakarsak bugünün dünyasında çok daha fazla şirket/marka yaşama imkanına sahip. Peki var olmalarının bir anlamı var mı? Bir değer yaratabiliyorlar mı? Ya da öyle bir kaygıları var mı? Olmalı! Çünkü, bugünün koşullarında varlığına anlam katabilen firmalar, müşterilerinin nezdinde kalabalıklardan ayrışıyor.

Neden Bugün?
Bir işletmenin para kazanmak ya da kar etmek dışında bulunduğu topluma fayda sağlayan bir varlık amacının olması her zaman değerli idi. Ancak bugün pandemi, iklim değişikliği, sosyal adaletsizlik, ırk/din/cinsiyet ayrımı gibi birçok toplumsal ve çevresel sorunu ancak ve ancak bir arada hareket ederek çözebileceğimizi biliyoruz.
Kendimi virüsten korumam yeterli değil; bindiğim taksi şoförünün, evime gelen yardımcının ya da apartmandaki yan komşumun da sağlıklı olması lazım ki gerçekten bu süreci atlatabilelim. Ya da şehir dışında, yeşillerin içinde yaşayarak doğa felaketlerinin önüne geçmem mümkün değil. Gerçekten suyumuzu, havamızı, toprağımızı koruyalım ki çocuklarımızın sağlıkla yaşayabileceği bir dünya var olmaya devam etsin. Yani hepimizin geleceği için kollektif bilinçle, kollektif bir şekilde hareket edebilmemiz lazım.
Bireysel farkındalık ve sorumluluğun ötesinde bu toplu hareketi yaratabilen de ya sivil toplum kuruluşları ya devlet organları ya da milyonlara hitap etme gücü olan şirketler.
Tüketicilerin sorduğu soru da şu: Her gün kahvesini içtiğim, market alışverişini yaptığım, kıyafetlerini üzerime giydiğim ya da arabasını kullandığım yani nerede ise bütün kazancımı verdiğim markalar bu resmin neresinde? Endişelerime, korkularıma ne kadar ortak? Kasasını doldurmak dışında geleceğim için -bugün- ne yapıyor?

Beklenti Nedir?
Tam olarak beklenti şu: Tüketiciler, müşterisi oldukları markalar ile anlamlı ilişkiler kurmak istiyor. Bunun için de firmaların kendi finansal çıkarları için olduğu kadar, toplum için ya da çevre için de faydalı olabilmesi; bu beklentileri hem müşterileri hem de tüm paydaşları ve yatırımcıları nezdinde dengeli bir şekilde yönetebilmesi gerekiyor.
Burada müşteri profilindeki demografik değişimi de unutmamak lazım. Millenials ya da GenZ dediğimiz kuşak çok daha şüpheci ve sorgulayıcı. Dolayısı ile yaratılan değerin otantik olması; faydanın temiz, net olması ve şeffaf bir şekilde iletişiminin yapılması da çok çok önemli.
Burada firmaların içinde bulunduğu sektörü, ekosistemi, faydalandığı tüm toplum ve çevre kaynaklarını gözeterek özgün fikirler üretebilmesi kıymetli. Örneğin; bir deterjan firmasının satılan her kutu deterjan için şu kadar TL herhangi bir örgüte bağış yapması değil de; deterjanların çevreye olan zararını minimuma indirecek teknolojileri geliştiren okullara yatırım yapması ya da bu alanda çalışan öğrencilere burs vermesi daha anlamlı olabilir.
Ya da şu kadar bağış topladık diye bir basın açıklaması yapmak yerine; toplanan değer her ne ise bunun kimin için ne şekilde harcandığına dair tüm veriler şeffaf bir şekilde paylaşılabilir.
Bir de konu sadece finansal değer üzerinden (yani toplanan para, yapılan bağış vs) dönmek durumunda değil. Büyük şirketler; bulundukları ekosistemdeki tüm paydaşları için mevcut imkanlarını kullanarak hayatı kolaylaştırabilir. Örneğin; şirket ofisi kullanılmadığı günler birilerine dershane, ya da genç girişimcilere buluşma noktası olabilir. Bu örnekleri çoğaltmak o kadar mümkün ki.
Belki şu sorular nereden başlamak, ya da hangi alana odaklanmak gerektiğini belirlemede işe yarayabilir:
Kimin için varım? Kimin hayatına değer katıyorum?
Ürünlerimi üretirken ya da hizmetlerimi sunarken topluma, çevreye ne seviyede zarar veriyorum?
Elimdeki kaynaklar, içinde bulunduğum ekosistem, paydaşlarım kimler/neler?
Elimdekilerle yaratacağım hangi değer insanlığın daha iyi bir dünyada yaşamasına hizmet eder?
Bu soruların cevapları zor değil. Eminim her şirket onlarca, yüzlerce özgün yöntem geliştirebilir. Yeter ki; günlük çıkarlarından birkaç adım ötedeki toplumsal sorumluluğunu hissetsin ve daha iyi bir dünya için çaba sarf etmeye gönüllü olsun.

Bugün okuduğum bir Yunan Atasözü diyor ki: “Yaşlı insanlar gölgesinde asla oturamayacaklarını bildikleri ağaçları diktiklerinde toplum iyi bir şekilde büyür.” Bütün bu dönüşüm belki bize değil ama umarım çocuklarımız ve onların çocuklarının daha iyi bir dünyada yaşaması için bir umut olur.
#valuedriven #socialresponsibility #sustainability #climatechange #covid19 #pandemic #victorfrankl #sosyalsorumluluk #degerodakli #toplumsalfayda #iklimdegisikligi #pandemi #surdurulebilirlik